25 Mayıs 2013 Cumartesi


Başka bir bakış …
Bırakmıştım yazmayı, artık çokça düşünmeli diyordum,  kendim için yazıyordum. Ciddiyetsizlik vardı her alanda. Belki de kendimce bir şeylere verdiğim tepkiydi bu. Emeğin kâle alınmayışına, birebir tekrar eden yanlışlara, başka ne denilebilirdi ki?
Bahanesiz bir milenyumun hakkı verilmeli değil miydi?  Hesabı sorulmaz mı bu duyarsızlığın? Bu gerçekten üzücü. Gericilikten bahsedilirken kim ne kastediyor bilemiyorum ama ben dününü bu günde tekrarlayan insanı anlıyorum.
 Sanki aynı yere takılı kalmış bant kaydı gibi.
Sözde entelektüel arkadaşlar fırsat bulur bulmaz ‘kimse okumuyor’  diye dayanaksız söylemi kolayca sarf ediveriyorlar. Elbette okunsun, da neyi okusunlar diye sormak lazım?  Okumayı en afilisinden ele bir kitap alıp entelektüel havamız olsuna bağlayıp içselleştirememek çok acı.  Zaten böyle bir eylemin sonucu da,  kelime kalabalığı bir ağızdan öteye geçemiyor. Anlamak derinlerde, öğrenmenin içselleştirilmesinde. Ancak o buluyor yerini. O zaman taşlar yerine oturuyor. Yoksa mı? “kellim kelli la yen fa”.
İşte asıl bilinmeyen okumanın nasıl olacağı. Bir türlü kendisini keşfedemeyen, ne istediğini bilmeyen, hayatın gerçeklerini unutup eksilerle olan bütünlüğünü göremeyen, mutluluğun her zaman aynı kalmasına inanmanın, sıkıntıları aşamamanın, bütün nedeni yanlış okuma kaynaklıdır. Nüfuz ederek okumak farkında bakış gerektirir. Ayrıntılar detaylarda gizlidir. Arif olanın anlaması da o sebepledir. Fakat kendimiz olmak yerine, derdimiz arif aramak olduğundan hep aynı yerdeyiz.
Okumak! Ümmi bir insana Cebrail geliyor ve oku diyor. İşte can alıcı cevap bu “neyi okuyayım”?  Âlemi okuyan âdemi de okurdu,  zımnen bu söyleniyordu. Her şeyi oku, bîr’den dağılanı oku ki okuduklarınızda sizi yeniden birde toplasın…
Hayatın gerçekleri öyle kitaplarda bulunabilecek bir olgu değil. Her seçimin sonucu kişiye göre şekil alır, tarif aynı olsa da farklı ellerin yaptığı aynı yemeğin lezzetinde tadılan sır gibi…
Öğrenim ile düşünce birbiriyle sürekli interaktif ilişki içinde olmadan mantıklı eyleme dönüştürmek mümkün değildir. Düşünmek eylemin önsözüdür. Önsözü olmayan son eylemin götürdüğü düğüme çözüm üretmektir düşünmek.
Dolayısıyla değişime, dönüşüme götürmeyen söylemin hiçbir değeri yoktur. Tüm lakaytlıkların nedeni anlamak istememekte, anlamanın getirdiği sorumluluktan kaçıştır belki de.
Etraf elini taşın altına koymak istemeyenlerle dolup taştığından “Neden? Nasıl? Niçin? “ soruları git gide büyüyor. …bunca sözde gelişime rağmen sorunların artması, hata benzerliklerinin aynı olması çelişki değil mi? İlk insanla son insan arasında asırlarla fark atılmasına rağmen dönüp arkada bir arpa boyu yol alınamamış olması doğrusu insanın içi çok acıtıyor.
Yaşamak çok ciddi bir iştir, hayatın çekilmez olmasının nedeni bananecilikten kaynaklı zorluklarla dolu. Ve bu nedenle kısır döngü olarak aynı şeyleri yeniden yeniden yaşanılması da elbette kaçınılmaz oluyor.
Demek ki insan modernleştikçe, teknoloji geliştikçe, fikri çoğaldıkça da bir şey değişmiyormuş.  Sanki daha da duyarsızlaşıyor hayatı yaşanır kılan her şeye. İnsanoğlunun savaşı kendisiyle olduğundan hiçbir şeyle barışamıyor. Sır insan olmanın şifresini kırmakta. Sonrasında bu artı değerler gerçekten de anlam ifade edebilir, ya değilse kendisini kaybetmiş olan hiçbir şeyi bulamaz.
Bazı şeylerin yaramaz çocuk şımarıklığında ille de tecrübe edilmesi gerekmemeli, “uyuşturucu kötüdür, ” bu, bu kadar nettir. Aklın veriliş hikmeti de bundan ibarettir. İnsan bir hata yapma hakkına sahip olabilir fakat aynı hatanın tekrar edilmesi verilen o akla hakarettir.
Görmek anında her şeyi taramak, bakmak ise içeriğine vakıf olmaktır. Bu iki görüş arasında dağlar kadar fark vardır.
İşte bu farkında bakış sonucunda bir bakmışsınız ki bir sözü veya eylemin ne manaya geldiğini en olmadık zamanda idrak edivermişsiniz. Hayatı parçalarla bütünleştirip sevgiyle kabullenip, tümünü kucaklamakla mümkün olur. Okuyabilmek gerçekten anlamaktır, varoluşu anlamlandırmaktır. 
…her alanda hayat candır, okuyup anlamak, anladığını kavramak, vicdan ile muhasebe yapıp sağduyu onayından sonra hayata en doğrusunu sunmaktır yaşamak. Fıtratımıza kodlanmış olan varoluş gerçeğinin parmak izi gibi kişiye özel anlayış ile keşfedilmesi farkındalıkla alakalıdır.
…dolayısı ile yaşama dair soruların tüm cevaplarını bulmak zaten imkânsız, fakat doğru okumak insana ufuk açar, ışık tutar, fikir sahibi yapar, geniş çözümler sunar. Kimi bakar kimi de görür. Gerekli cevaplar her yerde.  Belki bir çiçekte belki bir dağın tepesinde, belki de rüzgârın nefesinde belki de belki de…
Niyetimiz ibret olunmak değil elbette, hepimizin örnek olunması dileği ile…
Zehra Asuman-Denemeler
24.05.2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder